Hasankeyf İçin Neden Bu İnat?

Mehmet KAMIŞ

Bir yanda binlerce yıldır hiç durup dinlenmeden akıp giden bereket musluğu Dicle, bir yanda tarih boyunca bu bereket musluğundan kana kana içmiş uçsuz bucaksız Mezopotamya.

Her taşında Roma, Sasani ve en çok da İslam medeniyetinin izlerini taşıyan binlerce yıllık bir kent Hasankeyf. En görkemli dönemlerini yaşadığı Artukoğulları’na 130 yıl boyunca başkentlik yapmış bu bilge şehir, pek çok bilim ve din adamı yetiştirmiş ve Anadolu’nun bir İslam eli olmasında çok büyük fonksiyonlar icra etmişti. Hasankeyf’in bilinen 3 bin 500 yıllık tarihi bir yana, hangi dönemde kimler tarafından yapıldığı hâlâ bilinmeyen; ancak mimari özelliklerine bakılarak bazı tahminler yürütülen eserleriyle on bin yıllık bir geçmişe sahip olabileceği söyleniyor. Tarih boyunca cazibesini hiç şüphesiz hemen yanı başında yükseldiği, Dicle’ye borçlu Hasankeyf için “Doğu’nun Efes’i” demek mümkün. Ama ‘antik’ Efes’in tek bir taşına zarar gelmesini tahayyül bile edemeyenler, Dicle’nin sularında boğulmasına aldırmıyorlar, ‘antik’ Hasankeyf’in. Bu kentin başına gelenlerin, Efes’in başına gelmesi hiç mümkün müdür? Üstelik Hasankeyf hâlâ canlı bir şehir; sadece tarihî binalardan oluşan bir yer değil.

Hasankeyf’le ilgili gizli bir karar mı var, diye düşünmeden edemiyor insan. Muhalefette doğru söyleyen herkes iktidarda şaşıyor. İslam medeniyetinin bu antik şehriyle ilgili cesurca sözler söyleyenler, bir zaman sonra sözlerini ya da eylemlerini tashih etmek ihtiyacı hissediyor. En son Başbakan Tayyip Erdoğan da 2003’te yaptığı konuşmayı tashih etmek zorunda kaldı. 21 Temmuz 2003’te Batman’da konuşan Başbakan “Buradan dört medeniyet geçti. Bu medeniyetleri sular altında bırakamayız. DSİ’nin de Hasankeyf’i kurtarma projesi var. Yakında açıklanacak. Amacımız, Hasankeyf’i dünya turizminin hizmetine sunmak.” demişti. Ancak bugün görüyoruz ki, Ilısu Barajı yapılacak ve maalesef Hasankeyf’i kurtarmaya yönelik uygulanabilir bir plan yok. Tek plan, onun başka bir yere taşınması. Binlerce yılda yapılanlar, nasıl birkaç yılda başka bir yere taşınır hiç aklım almıyor.

Hasankeyf’i taşımak mümkün mü ya da tarihî şehirler başka bir yere taşınabilir mi? Mesela İstanbul’daki tarihî yarımadayı taşıyabilir miyiz? Ya da taşıdığımız zaman orası tarihî yarımada olabilir mi? Hasankeyf taşınabilir belki; ama orası Hasankeyf olur mu? Dicle’yi, mağaraları, o coğrafi yapının birebir aynısını diyelim ki buldunuz. Binlerce yılın yaşanmışlığını nereye taşıyacaksınız? Bir ülkeyi vatan yapan şey sadece uğruna ölenler değildir tabii ki. Asıl o topraklarda meydana getirdiğiniz kültürel değerler orayı vatan haline getirir. Hasankeyf de Anadolu’nun Müslümanların vatanı olduğunun en köklü ispatıydı.

Enerji mi? Tarih mi? Tartışmalar sırasında bir ara yol formülü bulunabileceği daha önce de konuşuluyordu. Hem tarihi koruyacak hem de enerjiden istifade edilecek formülün ‘barajın kotu’nu (debisini) düşürmek olduğu dile getiriliyordu. Belki enerjiden biraz fedakârlık gerekecekti; ancak Hasankeyf de sular altında kalmayacaktı. DSİ’nin bu teklife sıcak baktığı konuşuluyordu. Başbakan Erdoğan, Batman AKP il kongresinde yaptığı konuşmada ‘Hasankeyf’in sular altında kalmayacağını’ söylüyordu. Bunun yolunun da ‘Su kotunu’ düşürmekten geçtiği belirtiliyordu. Barajın su kotu 520 metreden 475 metreye düşürüldüğünde Hasankeyf kurtuluyordu. Ancak bugün görülüyor ki bu fikirden vazgeçilmiş.

Bu antik şehir, şüphesiz bütün bir İslam toplumunun mirası. PKK’nın bu şehir üzerinden siyaset yapması hem komik, hem de mesnetsiz. Türkiye kendi değerine kendisi sahip çıkmayı bilmeli. İlla Batı’dan bu konuda bir baskı gelmesi mi gerekiyor? Üstelik bu değer, bizim değerimiz.

Haber: Zaman Gazetesi/Mehmet Kamış
09 ağustos 2006