Hasankeyf için Umut

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, Bakanlar Kurulu'nun 20 Mart 1997 tarihli Ilısu Barajı inşaatına ilişkin ihale kararının iptal istemini reddeden Danıştay 10. Dairesi'nin kararını bozdu. Ilısu Barajı'nın inşa edilmesi halinde tarihi Hasankeyf'in sular altında kalması söz konusuydu.
Avukat Kemal Vuraldoğan ile Türkiye Mimar ve Mühendisler Odaları Birliği (TMMOB) Mimarlar Odası, söz konusu Bakanlar Kurulu kararının iptali istemiyle Danıştay'a başvurmuştu.

Danıştay 10. Dairesi ise ihalenin iptal istemini reddetmişti. Davacı Vuraldoğan ile Mimarlar Odası, 10. Daire'nin kararına itiraz ederek, bozulmasını istedi.

İtirazı görüşen Danıştay idari Dava Daireleri Kurulu, Danıştay 10. Dairesi'nin kararını bozdu. Kurul'un bozma gerekçesi belli oldu.

Gerekçede, davacılarca, Ilısu barajının yapımı halinde birinci derece arkeolojik sit alanı olan Hasankeyf'in su altında kalacağı ve yok olacağının davalı idarelerce de kabul edildiğini ileri sürerek, anılan kararın temyizen incelenerek bozulması istediği anımsatıldı.

Ilısu barajı ve hidroelektrik santraline ilişkin kesin projenin 1982 yılında tamamlandığı, dava konusu Bakanlar Kurulu kararı ile söz konusu barajın inşaatının yapımına karar verildiği kaydedilen gerekçede, Güneydoğu Anadolu Projesi kapsamında Dicle Nehri üzerinde inşaa edilecek barajın projesi ile bu projenin uygulanması konusunda İsviçre şirketler grubuyla imzalanan sözleşmenin iptali istemiyle yapılan başvurunun, “zımnen reddine” ilişkin işlemin iptali istemiyle Diyarbakır İdare Mahkemesi'nde de bir dava açıldığı belirtildi.

Bekletici ön mesele
Kurul'un gerekçesinde şöyle denildi: “Davada, ihale konusu işin yapımı halinde birinci derece arkeolojik sit alanı olan Hasankeyf'in sular altında kalacağı, bu nedenle de işlemin 2863 sayılı Kanun hükümlerine ve uluslararası sözleşmelere aykırı olduğu iddia edildiğinden, Ilısu Barajı ve Hidroelektrik Santrali projesinin iptali istemiyle Diyarbakır İdare Mahkemesi'nde açılan ve derdest olan davada verilecek karar, söz konusu baraj inşaatının yapımına ilişkin Bakanlar Kurulu kararının iptali istemiyle açılan bu davada verilecek kararı etkileyeceğinden, İdare Mahkemesi'nde derdest olan davanın bekletici bir ön mesele olarak kabul edilmesi gerekirken davayı sadece 2886 sayılı Kanunun 89. maddesi kapsamında inceleyerek sonuçlandıran Daire kararında hukuki isabet görülmemiştir.”

Kurul, bu nedenlerle Danıştay 10. Dairesi'nin kararının bozulmasına, oy çokluğu ile karar verdi.

Süreç
Bakanlar Kurulu, 1997 yılında Ilısu Barajı ve HES inşaatının Fulser-Hydro AG, Zürih-İsviçre idaresinde DSİ ve UBS Bankasınca yeterliliği kabul edilecek inşaat firmaları arasında kurulacak ortaklık tarafından yapılmasına karar vermişti. Yine aynı kararda, projenin elektromekanik teçhizatıyla hidrolik aksamının imal ve montajının Fulser-Hydro Ag, ABB-Brown Boveri, Baden-İsviçre firma grubu tarafından yapılması kararlaştırılmıştı.
Bakanlar Kurulu'nun bu ihale kararından sonra bazı sivil toplum örgütleri, birinci derece sit alanı içinde bulunan Hasankeyf'in sular altında kalacağını ve kültürel değerlerin yok olacağını ileri sürmüşlerdi.

Hasankeyf için umut
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'nun kararını değerlendiren davacı Avukat Kemal Vuraldoğan, kararın Hasankeyf için bir umut olabileceğini söyledi.

Diyarbakır İdare Mahkemesi'nin kararı beklendiğinde, Hasankeyf'te barajın yapılıp yapılmayacağının netlik kazanacağını belirten Vuraldoğan, ancak Diyarbakır İdare Mahkemesi'ndeki dava ile Danıştay'daki davanın birleştirilmesinin uygun olacağını söylediklerini anımsattı.

Hasankeyf sit alanı olduğu için, burada yapılacak bir barajın hukuka aykırı olacağını savunan Vuraldoğan, barajın yapımının Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu uyarınca suç teşkil edeceğini ileri sürdü. Vuraldoğan, “Konusu açıkça suç olan bir ihalenin hukuka uygunluğunun kabulü mümkün değildir” dedi.


Haber: Hürriyet Gazetesi
9 şubat 2007