Hasankeyf’le Vedalaşma…

Necati UYAR


Başka bir yerde ya da başka bir proje ile gerçekleştirilmesi olanaklı olan barajlar mı daha önemli, yoksa eşi bulunmaz ve geri getirilemez kültürel değerlerimiz mi? Bu sorunun yanıtını bizde olduğu kadar şaşkınca arayan bir başka ülke var mıdır bilemiyorum. Ancak alınan kararlara ve dillendirilen niyetlere bakılırsa, artık ülkemizde yıllardan bu yana tartışma konusu olan, duyarlı kesimlerin direnişiyle bugüne kadar korunabilen Alianoi ve Hasankeyf gibi değerlerle vedalaşma günü yaklaşmış gibi görünüyor.

Gösterdiği yoğun çabaya rağmen Hasankeyf’le vedalaşmanın kendi dönemine rastlaması nedeniyle Hasankeyf Belediye Başkanı Sayın Abdulvahap Kusen’in kendi kendine yaşadığı içten hesaplaşmayı, özrünü ve çaresiz çağrısını içeren satırlarına, yaşanan gelişmelerde parmağı olanların kendi iç hesaplaşmalarına faydası olur umuduyla yer vermek istiyorum.

 Söz Abdulvahap Kusen’de;

Onbinlerce kez özür diliyorum!
“Eğer Ilısu Barajı Projesi bu şekilde hayata geçirilirse, bugünün emanetçileri olarak bizler, insanlık tarihine ihanet etmiş olmayacak mıyız? Öbür dünyada boğazımıza yapışmayacaklar mı? Öbür dünyaya alnımızda kara leke ile gitmeyecek miyiz? Nasıl affettireceğiz kendimizi? Onlara özrümüzü nasıl kabul ettireceğiz? Nasıl özür dileyeceğiz sizden ey miraslarına ihanet ettiğimiz insanlık tarihi? Ey Hurri Medeniyeti! Ey Mittani Medeniyeti! Ey Sümerler! Akadlar! Asurlar! Özür diliyoruz.

İlmik ilmik, nakış gibi işlediniz Hasankeyf’i. Binlerce mağarayı çekiçle var ettiniz. Barınaklar yaptınız. Üzerinden insanların geçmesi için dünyanın en büyük taş köprüsünü kurdunuz. Doğu ile batıyı birbirine bağladınız. İnsanların hayatını idame ettirmesi için İpek Yolu’na geçit verdiniz. Savaşlarla teslim alınmayacak kadar sağlam kaleler yaptınız. İnsanların bugüne gelmesinde ışık oldunuz. Kültürümüzle övünmemize öncülük ettiniz. “Biz varız” dediniz. Yarattığınız kültürel ve tarihî değerlerle adeta belgenin altına vurulan mühür gibi, “bizler sizlerden önce buraların sahibiyiz” dediniz. Cevabımız ne olacak? “Evet, doğrudur ama emanetinize ihanet ettik, tahrip ettik, yok yettik, özür diliyoruz mu” diyeceğiz. İfade edecek kelime bulamıyorum yüce Allahım. Ne talihsiz bir insanım. Ne günah işledim de bu ihanet benim belediye başkanlığı yaptığım bu döneme denk geldi. Duygu doluyum, ağlamak istiyorum. Ey tarih af diliyorum. Ama affetmeyeceğinizi de biliyorum. Yine de özür dilerim!

Ey İyad Bin Ganem! Ey Halid Bin Velid! Ey İslamın aslanları, sizden de özür dilerim. Sizler ki Hasankeyf’te çağ kapatıp çağ açtınız; Bizans’ın piskoposluk merkezini yok ederek, Hasankeyf’i İslam bayrağıyla şereflendirdiniz. Burası için binlerce şehit verdiniz. Ey şehitler! Sizden de binlerce defa özür dilerim. Şahadetinizle sahip olduğumuz bu yere İslamı yayması için gelen başta Peygamberimiz’in yakın akrabası İmam Abdullah’ın ve eşsiz komutanı Yukanna’nın mezarını sulara gömdük. Kemiklerini sızlattık. Sizler bize şaheser sayılacak bir mekân verdiniz. Bizler türbenize ve kemiklerinize sahip çıkamadık. Yüce Allahım affet bizi.
Yine de özür diliyorum!

 

Ey Artuklu! Sizden de özür diliyoruz. Sizler ki bu dünya karanlıkta iken, medreseler kurdunuz, ilim yaptınız, tıpla uğraştınız, insanlık soyunun sağlığı için hizmet ettiniz. Mühendislik yaptınız, robotlar yaptınız, astronomi ile uğraşıp ay ile dünya arasındaki mesafeyi ölçtünüz. Köprüler, hanlar, camiler yaptınız. Bizleri başkentlik gibi bir şeref verdiniz ve ortaçağda dünyanın en mamur ve en görkemli şehirleri arasına soktunuz. Yetiştirdiğiniz alimlerle dünyaya ışık saçtınız. Bizler ne yaptık? İhanet ettik. Yaptıklarınızı tahrip edip, tarihinizi karanlık ve soğuk sulara gömdük. Sizden onbinlerce kez özür diliyorum!

Ey Selahaddini Eyyubi! Sizlerden de özür diliyorum. Sen ki İslamiyet için Haçlı Seferleri’ne karşı Hasankeyf’te göğsünü siper ettin. İslam bayrağını yücelttin. Kudüs’te İslam bayrağını dalgalandırdın. Bizler sizin için ne yaptık? Güzellik timsali minarelerinizi, camileri, medreseleri, sarayların sahipleri olan torunlarının, başta Sultan Süleyman olmak üzere kemiklerini çamur deryasına, balçığın altına gömdük. Sizlerden de onbinlerce kez özür diliyorum. Ve Allah’a sığınıyorum. Bu büyük suçumuzu affetmesini diliyorum.
 

Ey atalarım! Ey dedelerim! Ey ninelerim! Ey babalarım! Ey analarım! Sizlerden de özür diliyorum. Bizleri insanlığa yararlı bir evlat olmamız için dünyaya getirdiniz. Saçınızı bizler için süpürge ettiniz. Yemediniz yedirdiniz, içmediniz içirdiniz. Bizler ne yaptık? Nurol Firması’nın temsilcisi ve Ilısu Konsorsiyumu’nun proje koordinatörü Yunus Bayraktar Bey’in engin dehası ve zekası sayesinde içinde yaşadığımız ve yaşarken hayatın tadını bulduğumuz mağaralarımızdan zorla çıkarılıp, hemen mezarınızın karşısında modern Hasankeyf kuruldu. Karşıdan bakarak arada üzerinizde suyun kaç metre olduğuna dair tahminlerde bulunmanın zevkini tattık. Dişinizden, tırnağınızdan artırdığınız paralarla, aldığınız toprakları bize teslim ederken, bizler de kamulaştırma yolu ile satarak hayatın tadını çıkarttık. Kemiklerinizin çamur ve balçıkla kaplı eksi 40-50 derecedeki suyun üzerinden jetskilerle, sörfle hız yaparak yaşamın zevkini bulduk. Biliyoruz ruhunuz bize lanet yağdırıyor. Ama ne yapalım? Hayırsız evladınız, ecdadım sizlerden özür diliyor. Ey gelecek kuşaklar! Sizlerden de özür diliyorum. Kültürel mirası görme hazzını tattıramadık. Çaresiziz, hiç istemiyoruz ama yapamıyoruz. Özür diliyorum, özür diliyorum.

Acaba bu özrümüz kabul edilecek mi? Hiç sanmıyorum. Ama insanlık tarihinden özür dilemek için yine de geç kalınmış değil.”

 

Evrensel gazetesi
14 kasım 2006