Neden ille de Hasankeyf?

Gülay TALASLİ

Dicle nehrinin güney sahilinde Mardin'e 130 km., Diyarbakir'a 138 km. uzaklikta yer alan Hasankeyf, Batman iline bagli bir ilçe. Arapçada "Hisn Kayfa" olan ve "Kaya Hisari" seklinde tercüme edilebilecek sehrin adi Cumhuriyet devrinde Türk dil kurallarina uydurularak Hasankeyf seklini almis.

Yüzlerce yil Romalilarin, Urartularin, Asurlarin, Abbasilerin, Hamdanilerin, Mervanilerin, Eyyübilerin, Selçuklularin, Akkoyunlularin ve Osmanlilarin kattiklariyla zenginlesmis. Batman Gercüs-Midyat karayolu üzerindeki köprüsü, Dicle'yi yüz metre yukaridan izleyen kalesi, kalenin kuzey tarafinda Dicle'ye bakan sarayi, kuzeydeki vadiye bakan Ulu Camii, kentin ortasindaki Sultan Süleyman Camii, kentin kuzeybatisinda yer alan ve simdi bir kismi kayaliklarla beraber Dicle nehrine uçmus olan yarin üzerine kurulmus Cami Ar Rizk, asagida kentin ortasinda bulunan Koç Camii, Dicle nehrinin sol kiyisinda açikta yer alan Zeynel Türbesi, nehrin sol kiyisinda Batman-Hasankeyf karayolunun kiyisinda yeni köprünün karsisindaki bir tepe üzerinde yer alan Imam Abdullah Türbesi ile dogal bir açik hava müzesi Hasankeyf.

''Ilkçagda cepha (cefo) adi verilen ve 451'de toplanan ''Kadiköy Konsil'inde bir Süryani piskoposlugunun merkezi'' haline gelmis olan Hasankeyf, ortaçagda önemli bir ticaret merkezi olarak daha da deger kazanmis. "Arazinin verimli olmasi, Diyarbakir ve Cizre arasindaki kara ve nehir ulasimi açisindan oynadigi rol, kuruldugu yerin askeri ve ekonomik durumu da eklenince'' önemini doruk noktasina ulastirmis; uzun yillar (M. 1101-1221) Artukogullari Devleti'ne baskentlik yapmis.

Dicle'nin kivrimlari kenarinda, yüksek kayalarin tepesindeki çogu magara evlerden olusan Hasankeyf ilçesi, disaridan gelecek saldirilara karsi koruma gücü yüksek oldugundan tarih içinde birçok istila ve yikima ugramis, pek çok kez el degistirmis.

Ancak simdi, bir daha belini dogrultamayacagi kadar büyük bir yikimla karsi karsiya.. Eger kurtarilmazsa ne el degistirebilecek ne de gelecek kusaklara aktarilma sansi kalacak.

Elektrik enerjisi üretmek ve Cizre Baraji için depolama yapmak amaciyla, Mardin-Dargeçit (Kerburan) ile Sirnak-Güçlükonak (Basa) ilçeleri arasindaki alanda Germav (Ilisu) köyü yakinlarinda Dicle nehri üzerinde kurulacak Ilisu Baraji'nin yapimina baslanmasiyla Hasankeyf sular altinda kalacak; üzerinde kurulup yikilan sayisiz uygarligi animsatan bütün izlerle birlikte yok olacak.

Bu noktada sorulmasi gereken en önemli soru su: Baraj bir baska yerde yapilamaz mi? Bu soruya verilecek yanit, ''Geçmisin izlerini silmeden gelecek kurmak olanaksiz mi?'' sorusunun da yaniti olacak. Üretilecek alternatif bir projeyle Hasankeyf kurtarilamaz mi?

Harita Mühendisi Sayin Selahattin Elçi, ''Ilisu Baraji ve Hasankeyf'' baslikli yazisinda, Hasankeyf'te Dicle üzerinde bulunan Karayollari Köprüsü'nün üst kotunun 483 metre oldugunu, köprü altindan 7 metrelik geçis payi düsünülürse 483-7=476 metrelik bir yükseklik elde edilecegini, bu kodun ilçenin alt kodu sayilarak maksimum su seviyesi 476 metre olan Ilusu Baraji yapildiginda Dicle'den 100 metre yükseklikte kurulmus olan Hasankeyf'in tarihi yapilarina ve ilçe merkezine hiçbir zarar gelmeyecegini belirtiyor. Ayrica bu bölgenin tamamini kapsayan bir aks yeri arastirmasi yapilarak, Cizre Baraji aksinda veya jeolojik yönden uygun degilse, Kizilsu Çayi'nin birlesme noktasinin menbainda maksimum su kodu 476 metre ve civarinda olacak sekilde yeni bir aks yeri tespit edilebilecegini söylüyor...

Yapilacak tüm bu degisikliklerle bir miktar elektrik enerjisi disinda hiçbir sey kaybedilmeyecegini; aksine birtakim yararlar da saglanacagini ifade eden Elçi'ye göre; en basta tarihi Hasankeyf antik kenti kurtulacak. Dar bir kesit seçilerek gövde hacmi büyük oranda azaltilip maliyet düsürülecek, Hasankeyf sehir merkezinin ve çevre alanlarin kamulastirilmasi ve sehrin baska bir yerde yeniden kurulmasi külfetinden kurtulunacak. Kizilsu Baraji'ndan sulanmasi düsünülen Silopi Ovasi ayni barajdan sulanacagi için Kizilsu Baraji'nin yapimi ile 90 kilometrelik yeni Batman-Midyat ve 50 kilometrelik Siirt- Eruh karayolunun yapimina gerek kalmayacak ve Baraj gölünün etkisiyle daha da güzellesecek olan Hasankeyf ilçesi iç ve dis turizm açisindan çekici bir merkez olacak.

Kaldi ki 2863 sayili Kültür ve Tabiat Varliklarini Koruma Kanunu'nun getirdigi ''SIT'' tanimina tipatip uyan Hasankeyf'in dokunulmazligi hukuken de sabittir. Bu kanunun 3. maddesine göre; SIT, ''Tarih öncesinden günümüze kadar gelen çesitli medeniyetlerin ürünü olup, yasadiklari devirlerin sosyal, ekonomik, mimari ve benzeri özelliklerini yansitan kent ve kent kalintilari, önemli tarihi hadiselerin cereyan ettigi yerler ve tespiti yapilmamis tabiat özellikleriyle korunmasi gereken yerler''dir. Kanunun 6. maddesi SIT alani içindeki kültür ve tabiat varliklarinin korunmasi geregini vurgularken 7. maddesi bu tür varliklarin tespitinin dogrudan bakanlikça yapilacagini hükme baglar. Buna göre Anitlar Yüksek Kurulu'nun 13.3.1981 gün ve A-2767 sayili karari ile Hasankeyf'te 24 adet anitsal nitelikli tasinmaz korunmasi gereken kültür varligi tescil edilmis; 14.4.1978 gün ve A- 1105 sayili karar ve A-2767 sayili kararlari ile de Hasankeyf 1. ve 2. derece SIT alani olarak koruma altina alindi.

Ayni kanunun 9. maddesine göre, korunmasi gerekli tabiat ve kültür varliklarinda her çesit insai ve fiziki müdahalede bulunmak; bunlari yeniden kullanima açmak veya kullanimlarini degistirmek yasak. 17. maddeye göre ise bir alanin Koruma Kurulu'nca SIT alani olarak ilani bu alandaki imar plani uygulamasini durduruyor.

Bütün bu hükümler disinda Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin imza attigi, ''Dünya Kültürel ve Dogal Mirasinin Korunmasina Dair Sözlesme'', ''Avrupa Mimari Mirasinin Korunmasina Dair Sözlesme'' ve ''Avrupa Kültür Anlasmasi'' geregi de Hasankeyf korunmak ve yasatilmak zorunda. Bu kurallara ve anlasmalara uymak hem ülke içinde hem de uluslararasi platformda bir hukuk devleti olarak yerine getirilmesi gereken yükümlülük.

Burada önemle üzerinde durulmasi gereken sey, iyi düsünüp akilci kararlar alarak yikmadan yapmanin yollarini aramak. Yüzyillardir bütün saldirilara ragmen ayakta kalmayi basarabilmis bir arkeolojik, tarihi ve kültürel zenginligi korumak ve yasatmak bir baska projeyle mümkün olabilecekse neden bu yol seçilmesin? Dogu ile Bati'nin birbiriyle kaynasmasinda dogal bir köprü olma görevini üstlenerek, Anadolu'nun geleneksel tavrina kosut bir biçimde her renge ve kokuya hosgörüyle kucak açmis Hasankeyf'i bunun tam aksi bir hosgörüsüzlük ve kadirbilmezlikle, enerji açigina çözüm getirilecegi düsüncesiyle feda etmek anlasilmasi güç bir tercih. Farkli din, mezhep ve kültürdeki birçok toplumun ayni ya da farkli zamanlarda, bir arada ya da ayri ayri yarattiklari zenginliklerle saglamlastirilan bu doku bir baska yoldan elde edilmesi mümkün olan enerji için göz göre göre yok edilirse; o zaman akla gelecek ilk soru, bu projenin uygulanmasinin "kimin ya da kimlerin yararina "olacagi...

Hasankeyf'i duyumsamak...

Hasankeyf'e yaklasirken nasil bir manzarayla karsilasacagimi tahmin bile edememistim. Uzaktan söyle böyle algilamaya basladigimda ise terk edilmis bir yasam alani olarak degerlendirdim. Dar ve tozlu sokaklarindan geçip antik kentin ayaklari dibinde durunca basimi kaldirip tepeden beni izleyen kente baktim. Göz göze gelmek istedim onunla; her tasina dokunmak ve kenti duyumsamak istedim; tüylerim diken diken oldu. Büyülenmis gibi gezip, kalenin çifte kapisindan birer birer geçerken ayni yere ayak basmis piskoposlarin izlerini aramis, küçük saraya gelin gelen prensesin ertesi sabah uyanip pencereden Dicle'yi izleyisini görür gibi olmustum. Büyük sarayin içinde yasanan günlük telasi duymus; örnegin yemek yapmak için Dicle'den su tasiyan emektarlarin yüz metre asagi inip çikarken körüklenen gögüslerini düsünüp ben de yorulmustum. Tapinaklarda ibadet eden farkli dinlerdeki insanlarin kendilerinden geçerek Tanri'dan diledikleri benim de dilegim olmustu. Hamamda yikananlarin tenindeki bugu vardi havada. Köprüden geçen kervanlarin son halkasiydim sanki ve mezarliktaki taslarla yasamin anlardan ibaret olduguna bir kez daha inanmistim.

Ve odalar... Tas tas üstüne konulup özenle kurulan güvenli barinaklar... Büyüklü küçüklü, göz göz, kat kat odalar... Doguldu, yasandi, uyundu, uyanildi buralarda, dügünler dernekler kuruldu, sevisildi, çocuklar büyütüldü. Kavga edildi, kucaklasildi. Gözyaslari gördü duvarlari, kahkahalarla çinladi... Pencerelerin önüne oturulup gökyüzü seyredildi, günesin batisi, dolunay... Asagida uzanan vadiye bakildi doganin gücüne saygi duyularak... Simdi kapilari açik, pencerelerde bosluk ugultulari... Tavanlarda açilmis isikliklardan giren günes kimsenin tenine degmiyor artik, kimsenin içini isitmiyor. Tas tas üstünde degil, çogu yerde...

Sonra Dicle... Kivrimlari kenarinda kurulmus bu kente kendini bildi bileli dostluk sarkilari söyledi; mutlulukla dinledi insanlar. Tokuç sesleriyle temizlik kokulari saldi her yana. Çocuk çigliklariyla kadin fisiltilariyla senlendi. Kimsesiz kalmadi hiçbir zaman, kaderini paylasti bu kentin. Yikimlarla inledi kimi kez; kimi kez imarlarla gönendi. Gülen ayvasi oldu bazen, bazen de aglayan nari. Hiçbir karsilik beklemeden binlerce yil hayat sundu dokunana, sevgiyle...

Simdi ne mi oluyor? Bu dost sirilti, bir ölüm ilahisine dönüserek kentin üzerine kapansin, onu bogsun isteniyor. Agzi burnu suyla dolan kent soluk alamasin, gözleri kapansin, bakamasin vadiye, gökyüzüne. Kulaklari duymasin ne ayaklari dibinde keyifle söylenen dost sarkilari, ne tepesinde sakiyan kuslari, ne de yaprak hisirtilarini... Eski dost, düsman olsun yani... Biraz daha ileri gidersek kardesi kardese kirdirtmak gibi büyük bir kötülük...

Neden böyle?

Küçücük bir antik kus figürünü camlar içinde koruyan ve tarihi bir esere gölge bile düsmesine asla tahammül edemeyen anlayisla, geçmisi bugüne tasiyan koca bir antik kenti yok etmeye razi olan anlayisi karsilastirirsak nasil bir sonuç çikar ortaya? ''Yikmak'', ''yok etmek'' bilinci karsisinda ''korumak'' ve ''yasatmak'' bilinci.

Agaç sökmemek için yolun yönünü degistiren; kis soguk geçiyor diye vatandaslarinin posta kutularina yakit çekleri birakan; sakat insanlar da kullanabilsinler diye karsidan karsiya geçmek için yakilabilen yesil IsIk dügmesini trafik lambasi direginin asagi kismina da yerlestiren anlayisla, arazi için orman yakan; deprem sonrasi bile vatandasina barinak bulmada yetersiz kalan; yalniz engelli insanlari degil saglikli insanlari için bile yasamin pratigi içindeki asgari gereksinimleri saglamakta zorlanan bir anlayis arasindaki fark, iste bu.

Nasil kapanacak aradaki fark? Ne yiyip ne içmeli, ne yapip ne etmeli de bu bakisi degistirmeli? Örnek almak bile yeterli belki, inanip özümseyerek, eger çözüm araniyorsa. Her seyi yeniden kesfetmeye gerek de yok, zaman da.

Insanoglunun genlerine kazinmis siddet içgüdüsünü simgeleyen yikimlar, akli ve sagduyusuyla, bilgi birikimi ve deneyimiyle üretmeye, çogaltmaya, yapmaya ve yasatmaya dönüsmeli. Teknolojinin getirdigi maddi refah, yerine yenisi konamayacak degerleri yok etmek pahasina tercih edilmemeli; sapla saman birbirine karistirilmamali...

Var oldugu andan beri, beslenmeye, örtünmeye, barinmaya, kaynasmaya ve dayanismaya gereksinim duyan insanin geçmisten günümüze kadar geçirdigi evrelere IsIk tutan tarihi degerleri yok etmek basari hanemize yazilamaz. Bunu yaparsak üstünde durdugumuz zemini içten içe oyup kendimizi çöküntüye ve savrulmaya sürüklemis oluruz. Yalnizca bize zarar vermez bu yikim ayrica, tüm insanliga ve gelecege de zarar verir.

Sirlari yer yer dökülmüs, yipranmis bir ayna gibi düsündüm Hasenkeyf'i; belki tüm tarihi kalintilar biraz böyle. Yüzümüze tuttugumuzda nasil kimligimizi yansitirsa bir ayna, önünde durdugumuz fonla birlikte, iste öyle bizi tanitiyor, hem kendimize hem tüm dünyaya... Dicle'ye düsürürsek bu aynayi, bir daha göremeyiz önümüzü ardimizi; eksilir bir yanimiz. Kendi gerçegimizle birlikte evrensel dogrulara ulasma sansimiz da kalmaz.

Iste bu yüzden; sirlayip yeniden, özenle parlatmali, ona gözümüz gibi bakmaliyiz.

Hasankeyf'i kurtarmaliyiz.

----------

Yazida yararlanilan baslica kaynak: Hasankeyf'deki Türk Mimari Eserleri, Hüseyin Yelmi, I.Ü, Türk Islam Sanati Kürsüsü Lisans Tezi 1975

Kaynak: Cumhuriyet Pazar Dergi,
Sayi: 725, 13 Subat 2000, Sayfa: 1-10-11